Kuran’da geçen kutsal topraklar (arz-ı mevud) vaad edilmiş topraklar) İsrailoğullarının hakkı mıdır, Kuran’ın bu konudaki hükmü nedir? Kutsal topraklar neresidir?
YAHUDİ; Sözlükte tövbe edenler, doğru yolda yürüyenler demektir. Ancak günümüzde seçkin seçilmiş kutsal ırk demektir
YUHADA; Hz. Yakup’un on iki evladının en büyüğünün, ismidir veya Araplaşarak Yahut olarak kalmıştır. Zamanla tüm İsrailoğulları’nın ismi olarak kalmıştır.
Bu konuyu sizlere çok kısa özet olarak vermeye çalışacağım. Ancak bu yazıya çok emek verdim. Zira Kuran da Yahudiler hakkında 712 adet ayet var. Bunları bir bir incelemek çok zamanımı aldı. Bir gün değil, bir hafta değil, tam bir ay bu yazı üzerinde çalıştım. Lütfen sizde çok dikkatlice okuyunuz.
ARZ-I MEV'ÛD: Allah'ın Hz. İbrahim'e ve onun soyundan gelenlere şartlı verilmiş sözdür.
Kitabı-ı Mukaddes'te Hz. İbrahim'e yapılan vaad de, “Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar olan bölge” Hz. Musa ve Yeşu'a yapılan vaad de, “Ayak tabanınızın basacağı her yer sizin olacak” denilmiştir. Arz-ı mevdudun sınırları Ahd-i Atik’te daha ayrıntılı olarak şu şekilde verilmektedir:
Batı sınırı: “Büyük deniz ve onun kıyısı olacaktır.” Garp deniz’de denilen bu deniz Akdeniz'dir. Büyük ırmak, Fırat ırmağı” olarak da gösterildiği halde Sayılar, 34 / 10-12'de Rab (Allah) tarafından Hz. Müsâ'ya çizilen doğu sınırı Taberi ye ve Lut göllerinin doğu tarafındaki bölgeyle sınırlı kalmaktadır. Doğu sınırının Fırat'a kadar uzatılması ideal ölçülere göredir Fakat bu vaat, Yahudi tarihinde hiç gerçekleşmemiştir. İsrailoğullarının tarihinin en parlak dönemi Hz. Süleyman devri olmasına rağmen, Hz. Süleyman’ın “Irmaktan Filistin diyarına ve Mısır sınırına kadar bütün ülkeler üzerinde saltanat sürdüğü” belirtilmesine rağmen krallığın doğu sınırına asla Fırat'a varmamıştır. Ve vaad edildiği iddia edilen kutsal toprakları işgal etmemiştir. Nedeni ise İsrâiloğulları, Yüce Allah’ verdikleri sözü hiçbir zaman yerine getirmemişlerdir.
Daha evvel onların zürriyetlerine ebedî mülk ve miras olarak verilmiştir ancak bu hiçbir şarta bağlı olmayan, mutlak bir vaad değildir. Şartlı bir vaattir. Arz-ı mev'ûda sahip olmanın, orayı ebedî mülk ve miras olarak almanın şartları, Rab Allah (Yahova) ile İsrailoğulları arasında Arz-ı mev'ûd Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. İshak, Hz. Ya'küb ve Hz. Musa'ya ve değişik dönemlerde yapılan Ahid’lerle tesbit edilmiştir.
Ancak İsrâiloğulları Hz. İsmail’ bu listeden çıkarmışlardır. Yani bu vaade göre Arap soyu da olması gerekirken, Yahudiler bu vaadi kendilerine mahsus olduğunu iddia etmektedirler. Bu vaatte, Ahidlere riayet etmeleri şartıyla vaade hak kazanacaklar, aksi takdirde bundan mahrum kalacaklardı.
Yüce Allah, Hz. Musa ile de bir Ahid yapmıştır.
“Bunun için İsrâiloğullan'na söyle. Ben Rabbim. Sizi Mısırlıların yükleri altından çıkaracağım, sizi kendim için bir kavim olarak alacağım ve size Allah (Rab) olacağım... Ve İbrahim'e, İshak'a Ya'küb'a vermek için yemin ettiğim diyara sizi getireceğim ve onu size miras olarak vereceğim.” Hz. Musa vasıtasıyla Rab Allah(Yahova) ile İsrâiloğulları arasında yapılan ahdin şartları ise Rabbin Hz. Musa'ya verdiği şeriatın hükümleridir. İsrailoğulları Tevrat'ta bildirilen hükümlere riayet ettikleri sürece Rab Yahova onları kendisi için bir kavim olarak alacak ve onlara Allah olacaktır.
Hz. Musa zamanında yapılan Ahid; İsrâiloğulları’nın altın buzağıya tapmalanyla bozulmuş daha sonra arz-ı mev'ûdun ebediyen verileceği tekrar bildirilerek ahid yenilenmiştir. Çölde ahide tekrar hatırlatılarak arz-ı mev'ûda girilince uyulması gereken kurallar belirtilmiş fakat İsrailoğulları her defasında ahdi çiğneyip Rab(Allah)Yahova'ya isyan etmişlerdir. Rabbin emri üzerine Hz. Musa her kabileden birer temsilciyi arz-ı mevud hakkında bilgi toplamak üzere Kenan diyarına göndermiş, kırk gün sonra dönen grup, iki kişi hariç, oraya gitmenin tehlikeli olduğunu belirtmişler ve tekrar Mısır'a dönme arzularını tekrar etmişlerdir. Bunun üzerine Rab Yahova onları mirastan mahrum edeceğini bildirmiş ve orayı onlara kırk yıl haram kılmıştır.
İsrâiloğulları'na böyle bir vaadin yapılması, onların salâhından ve yüreklerinin doğruluğundan dolayı değil, ancak oradaki milletlerin kötülüğünden ve Rabbin İbrahim'e, İsmail, İshak'a ve Ya'küb'a and ettiği sözü sabit kılması sebebiyledir. Zira İsrâiloğulları;
Sert enseli bir kavimdir, Mısır diyarından çıktıkları günden beri Rabbe asi olmuşlardır. Öküz kendi sahibini, eşek de efendisinin yemliğini bildiği halde, İsrail Rabbini bilmemektedir. İsrailoğulları suçlu bir millettir, haksızlığı yüklenmiş olan kavimdir, kötülük işleyenlerin zürriyetidir. Rabbi bırakmışlar. Ahdi bozmuşlar başka ilâhların ardında gitmişlerdir. Rab Allah nın hoşgörüsüne rağmen her defasında ahdi bozdukları için Rab onları helak etmek istemiş, fakat bu niyetinden ertelemiş..
O kadar çok isyan etmişlerdir ki onları cezalandırmaya niyetlenen, fakat buna nadim olan Allah, nedamet ede ede hep vaz geçmiş. Ahde riayet etmeyen Arz-ı Mev'ûddan mahrum kalacak ve lânetlenecektir. Orada ebedî kalabilmek için ahde riayetin yanında daha başka şartlar da ileri sürülmüştür."
“Yollarınızı ve işlerinizi ıslah edin, sizi bu yerde oturturum. Yollarınızı ve işlerinizi iyice ıslah ederseniz, bir adamla komşusu arasında tam adalet ederseniz, garibi, öksüzü ve dul kadını mağdur etmezseniz, bu yerde suçsuz kanı dökmezseniz, kendi ziyanınıza olarak başka ilâhların ardınca yürümezseniz o zaman bu yerde, ezelden ebede kadar atalarınıza vermiş olduğum diyarda sizi oturturum. Çünkü memlekette doğru adamlar oturacaklar ve kâmiller orada kalacaklardır. Fakat kötü adamlar memleketten atılacaklar ve hainler oradan söküleceklerdir.”
Arz-ı mev'ûd tabiri Kurân-ı Kerîm'de geçmemekte, ancak Hz. İbrahim ve Lut'-un “Bereketli kılınmış” bir diyara ulaştırıldıkları anlatılmaktadır.
Dahası onu ve (yiğeni)Lut’u (oradan) kurtararak, bütün milletler için mübarek kıldığımız yurda ilettik. (21-Enbiya /71)
Firavunların baskısı altında yaşayan İsrâiloğulları'nı Mısır'dan çıkarmakla görevlendirilen Hz. Mûsâ da;
“Ey kavmim! Allah'ın size vaad ettiği kutsal topraklara girin, fakat sakın geri adım atmayın, yoksa kaybedenlerden olursunuz. (5-Maide /21)
Fakat İsrailoğulları oraya girmek istememişler, bunun üzerine arz-ı mukaddes onlara kırk yıl haram kılınmıştır
Onlar, Ey Musa dediler, unutma ki orada zorba bir halk var. Onlar oradan uzaklaşmadıkça biz kesinlikle oraya girmeyeceğiz. Eğer uzaklaşırlarsa işte o zaman gireriz.(5-Maide/22)
Allah şöyle icabet etti. O halde, onlar o topraklardan kırk yıl mahrum yaşayacak ve şaşkın şaşkın malum arazide dolaşmaya mahkûm olacaklar. Artık bu sapkın halk için kendini üzme. (5-Maide/26)
Bunun dışında Kuran'da ayrıca, Tevrat'ta verilen sözün Zebur'da yenilendiği, “Arz”a iyi kulların vâris olacağı açıklanmış
Ve doğrusu Biz hatırlatıcı mesajların ardından, bütün ilahi vahiylerin hikmet yüklü sayfasına (Tekrar yarattığımız bu yerin varisi Salih kullarım olacak diye yazmışız. (21-Enbiya. 105.)
Mısır'da zayıf düşürülen İsrâiloğulları'nın Allah tarafından “o yerde” hâkim kılınmak istendiği bildirilmiş
Ve Biz de istiyorduk ki ülkede zayıf ve güçsüz bırakılanlara destek çıkalım ve onları öncüler yapalım ve kendilerini (ülkeye) varis kılalım. 28-/Kasas /5-)
dahası onları yeryüzünde güvenli biçimde yerleştirelim, Firavun’u Haham’ı ve bunların ordusunu, berikilerin eliyle korktukları şeye uğratalım.(28-Kasas/6.)
Yukarıdaki ayete göre İsrâiloğulları'na önceden verilen sözün gerçekleştirildiği ve sabretmelerine karşılık, hor görülüp ezilen bu milletin “Bereketli kılınan topraklara vâris kılındığı ifade edilmiştir.
Vaktiyle hor görülüp ezilen insanları toprağını bereketli kıldığımız ülkenin en doğusundan en batısına kadar tamamına hakim kıldık.Ve Rabbinin İsrailoğullarına verdiği güzel (bir gelecek) vaadi, onların sabırlarına karşılık gerçekleştirdi.. (7/Araf /137.)
Kuran'da “Arz-ı mukaddese”, “Bereketli arz” gibi ifadelerle anılan ve İsrâiloğulları için yaratıldığı belirtilen bu yerin neresi olduğu açık olarak bildirilmemiştir. Nitekim bu ayetlerin tefsirinde çeşitli yerler üzerinde durulmuş, bazı âlimler bu yerin Şam ve Mısır, bazıları Mescid-i Aksâ'nın bulunduğu Kudüs ve Lübnan dağı çevresi olduğunu söylerken, diğer bazı âlimler de kesin bir yer belirtmenin doğru olmayacağını, ancak Fırat ile Mısır arasında bir yer olması gerektiğini ifade etmişlerdir.
Yahudiler arz-ı mev'uddan uzaklaştırıldıktan sonra daima oranın hayaliyle yaşamışlar, zaman zaman ortaya çıkan sahte mehdi’ler de oraya kavuşma idealini körüklemişlerdir. Bu sebepleri bazıları “Arz-ı mev'û”'u önce Filistin, sonra da bütün yeryüzü şeklinde yorumlamışlardır. Siyonizm hareketinin ortaya çıkış sebebi de arz-ı mev'ûd idealinin gerçekleşmesi arzusudur.
Yahudiler hakkındaki en can alıcı aşağıdaki ayeti, dikkatlice inceleyelim.
İşte onlar arasından her deliğe girecek on iki kişiyi gönderdiğimiz zaman Allah İsrailoğullarından da kesin taahhüd almış ve buyurmuştu ki. Kuşkusuz Ben sizinleyim; Eğer salât’ı doğru- dürüst eda eder, arınmak için karşılıksız yardımda bulunur, düşmanlarını engelleyecek elçilerimi desteklerseniz; Allah’a güveninizi ispat etmek için gönüllü olarak borç verirseniz, kesinlikle kötülüklerinizi örterim ve sizi tabanından ırmaklar çağlayan cennetlere koyarım. İçinizden her kim de bundan sonra inkâr ederse, kesinlikle o doğru yoldan sapmış olur. (5-Maide/12.)
İsrâiloğulları Allah'ın emirlerine boyun eğmemiş yapılan Ahidleri yerine getirmemiş, hatta Allah'ın elçilerini öldürüp fesat çıkarmışlardır.
Sonra o sözü müteakip yine yüz çevirdiniz. Eğer üstünüzde Allah’ın fazl’u rahmeti olmasaydı, hüsrana uğrayanlardan olurdunuz. (4-Nisa/64.)
Andolsun ki sizler içinizden cumartesi gününde haddi tecavüz edenleri herhalde bilmişinizdir. İşte biz onlara, Hor ve zelil maymunlar olunuz dedik. (2-Bakara/65.)
Cumartesi, yasağına göre sahip olmama. Mülkiyet edinmeme, günü demektir, Yani cumartesi günü Allaha ibadet günüdür. O gün her hangi bir şeye sahip olmak için çalışılmayacak. Ayrıca diğer günlerdeki kazandıklarını paylaşma günüdür, hayır hasenat günüdür.
İşte size can alıcı bir örnek daha?
Yine bir zaman da demiştiniz ki: Ey Musa biz tek çeşit yiyecekten bıktık. Rabbine yalvar da bize yeryüzünün değişik ürünlerinden sebzesinden, acurundan, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından versin. Musa söyle cevapladı, hayırlı olanı, daha değersiz ve aşağı olanla mı değiştiriyorsunuz. Dönün Mısır’a, istediklerinizin tümü orada sizi bekliyor. Böylece onlara alçaklık ve yoksulluk mührü vuruldu. Ve Allah’ın gazabına uğradılar. İşte bu, onların Allahın mesajını inkâr etmeleri ve peygamberlerini haksız yere öldürmeleri yüzünden oldu. Bütün bunların asıl nedeni ise, isyankârlıkları ve taşkınlık yapmalarıydı.(2-Bakara/61.)
İsrailoğulları çölde susuz kalmışlardı. Cenabı Allah Musa’ya bir kaya gösterdi, kayadan, on iki göze su fışkırmıştı. Böylece her kabile bir gözeden su içtiler. Böylece onları susuzluktan kurtulmuşlardı. Ve Allah’ın rızkından yiyin, için ve fesat çıkarıp sağa sola saldırmayın. Nankörlük etmeyin, Allah’ı unutmayın demiştik.
Ne yani, her söz verişlerinde onlardan bir kısım bu sözden dönmedi, mi Maalesef onların çoğu güven duygusundan yoksun kalmışlardır. (2-Bakara/100.)
İşte böylece, taahhütlerini çiğnedikleri Allah’ın mesajlarını reddettikleri, peygamberlerini haksız yere öldürdükleri ve kalplerimiz bilgi ile kaplıdır, dedikleri için onları cezalandırdık. Bilakis Allah inkârlarından dolayı onların kalbilerini mühürlemiştir. Ve işte onlar bu nedenle inanmazlar; çok azı müstesna.(4-Nisa/155)
Bir de inkârları, Hz. Meryem’e korkunç bir iftira atmaları. NİSA/156.
Ve Allah’ın elçisi olduğunu söyleyen Meryem’in oğlu İsa (Mesih’i )işte biz öldürdük demeleri…
Daha sonra, bu kesin taahhütlerini bozduklar için onları rahmetimizden dışladık ve kalplerini katılaştırdık. Şimdi onlar kelimeleri bağlamlarından kopararak çarpıtıyorlar; üstelik kendilerine hatırlatılan hakikatlerden bir kısmını da unutmuş durumdadırlar. Çok azı dışında hep onların ihanetine uğrayacaksınız. (5-Maide/13.)
Ayrıca Kuran'da “Arz”a belli ırklara mensup olanların değil “Salih kulların vâris kılınacağı ve bu ilâhî kanunun bütün mukaddes kitapların hükmü olduğu bildirilmiştir.(Mezmur, 37/29; 69/32-36.]
Ve doğrusu Biz hatırlatıcı mesajların ardından, bütün ilahi vahiylerin hikmet yüklü sayfasına Tekrar yarattığımız bu yerin varisi Salih kullarım olacak diye yazmışız. (21-Enbiya /105.)
Yahudiler, Kutsal İsrail devletini kurmak için, şu beş ilkeyi benimsediler.
1-Allah’ı terk ettiler.
2-Ahlâktan uzaklaştılar.
3-Adaletten ayrıldılar.
4-Yazılı Tevrat’ı ibadetlerde okudular, duvara astılar. Rabbani sınıfın ve Hahamlarının söylediği sözlü Tevrat’la insanlara dini hükümler verdiler. İnsanları Tevrat’ın aslından uzaklaştırdılar. Hamamların verdiği hükümler Tanrının hükümlerin yerine koydular. Müslüman Museviliği Yahudileştirdiler.
5-İnsanlara acımasızca davranarak onları köleleştirdiler.
DAĞ ŞAHİTTİR ki, sizden bir zamanlar söz almıştık. Verdiğimizi (Kitabı) sımsıkı tutun ve içinde olanı hatırlayın ki Allah’ın öfkesini çekmekten sakınmış olasınız demiştik.(2-Bakara/63.)
Allah Musa’ya Tur-i Sinada (Sina dağı) Sina Dağı tanıktır.O Dağda vahyettiklerimiz çok önemliydi. Allah’tan başkasına tapmayacaksınız, ana, babanıza, gariplere, yetimlere, yoksullara iyilik yapacaksınız, bütün insanlarla güzellikle konuşacaksınız, toplumda destekleşmeyi dayanışmayı ayağa kaldıracaksınız, ihtiyaçtan fazlasını vererek arınacaksınız diye vahyetmiştik ve bu yolda yürüyeceklerine dair onlardan söz almıştık. Ancak İsrailoğulları bu sözleri tutmadılar.
Ve İsrailoğulları kendi Peygamberlerini dahi ya öldürdüler, yâda bir başkalarına öldürttüler. Bu hareketler, hak ve doğru yolda olduklarını söyleyen bir milletin yapmış olduğu en kötü ve şeri bir harekettir.
Küfrün en çirkini ile Hakk’ı, inkâr edenler onlardır. İlahi hududu en kötü şekilde aşanlar onlardır. Günahkârlığın en kötüsünü onlar yapmışlardır. Bu sahaların hepsinde misli görülmemiş oyunlar çevirenler yine onlardır.
Ve bütün bunlara rahmen hayret verici iddialar ileri sürüyorlar. Her zaman hidayette olup, yalnız kendilerinin seçkin millet olduklarını söylüyorlar. Ve güya kendilerinin Allah’ın sevabına nail olacak tek millet iddiasında bulunuyorlar. Bunlara göre Allah’ın bütün faziletleri sırf kendilerine mahsustur demeleri.
Ancak aşağıda ki ayet onlara cevap vermektedir.
Şüphesiz ki müminler, Yahudiler, Nasranî ve sabilerden her kim Allah’a ve ahiret gününe inanıp, Salih amelde bulunursa, elbette onların Rableri katında, mükâfatları vardır. Hem onlara bir korku da yoktur. Mahzun da olacak değildirler. (2-Bakara/62.)
Hani sizden sapasağlam söz almıştık. Tur’u da üstünüze kaldırmıştık. Size verdiğimizi kuvvetle tutun, Onda olanları hatırlayın ki sakınmış olasınız. (4-Nisa/63.)
BAKARA/SÛRESİ (40) Ey İsrailoğulları size verdiğim nimeti hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Yalnız benden korkun.
BAKARA/SÛRESİ (47) Ey İsrailoğulları, Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün kıldığımı-hatırlayın.
BAKARA/SÛRESİ (83) Hani, biz İsrailoğulları'ndan, Allah'tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz" diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden döndünüz.
BAKARA/SÛRESİ (122) Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve (bir zamanlar) sizi cümle âleme üstün tuttuğumu-hatırlayın.
BAKARA/SÛRESİ (211) İsrailoğullarına sor; biz onlara nice açık mucizeler verdik. Kendisine geldikten sonra kim Allah'ın nimetini değiştirirse, (bilsin ki) şüphesiz Allah, cezası-pek-çetin-olandır.
MÂİDE/SÛRESİ (32) Bundan dolayı İsrailoğullarına (Kitapta) şunu yazdık: "Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resullerimiz apaçık deliller (mucize ve ayetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra yer yüzünde her tür taşkınlığı yapmaya devam ettiler.
MÂİD/SÛRESİ (70) Andolsun, İsrailoğullarından sağlam söz almış ve onlara peygamberler göndermiştik. Fakat her ne zaman bir Peygamber onlara nefislerinin hoşlanmadığı bir hükmü getirdiyse; onlardan bir kısmını yalanladılar,bir-kısmını-da-öldürdüler.
MÂİDE/SÛRESİ (72) Andolsun, "Allah, Meryem oğlu Mesih'tir" diyenler kesinlikle, kâfir oldu. Oysa Mesih şöyle demişti: "Ey İsrailoğulları! Yalnız, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin. Kim Allah'a ortak koşarsa artık Allah ona cenneti muhakkak haram kılmıştır. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı-yoktur.
MÂİDE/SÛRESİ (7 İsrailoğullarından inkar edenler, Davut ve Meryem oğlu İsa diliyle lanetlendi. Bu, onların isyan etmeleri ve hadlerini aşıyor olmalarından ötürüydü.
İSRÂ/SÛRESİ (4)Biz,Kitap'ta (Tevrat'ta) İsrailoğullarına, "Yeryüzünde muhakkak iki defa bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir kibre kapılarak böbürleneceksiniz-diye-hükmettik.
Yahudilere vaat edilen kutsal topraklar için Yüce Allah İsrail oğullarından şöyle söz alır. Gelen her peygambere ve yeni gelen ilahi kitaba uyacaksınız, onları tastik edeceksiniz. Aksi takdirde başınıza gelecek felaketlere katlanacaksınız. Yüce Allah tarafından vaat edilen, toprakları geri almak için orta doğuyu kan gölüne çeviren İsrail, Yüce Allah tarafından Hz. Süleyman’a verilen O muhteşem saltanat’a rahmen, gerçekleşmemiştir. Ancak tarih’te hiçbir zaman emellerine kavuşamayan, Yahudiler şimdilerde ham hayaller peşindeler, Maalesef İslam ülkeleri de bu oyunun bir parçası oluyorlar.
Başta da Kürtler bu tuzağın içine itildiler.
Kaynaklar:
Diyanet ansiklopedisi. M. İslamoğlu Yahudileşme temayülü. Pof. Dr. Şinasi Gündüz konfarasları. Prof. Dr. İbrahim Sarmış. Rivayet kültürü ve yanlış din algısı. R. İhsan Eli açık Adalet devleti. Ve Yaşayan Kuran Meal tefsiri Bazı eserlerden toplamalardır. Prof. Dr. Seyyid Kutub. Fizılal- il- Kuran.
1. Taberi, Tefsîr, XVII, 80-81.
2. Kurtubî. Tefsîr, VI, 125.
3. Ancien Testament (Traduction Oecumenique de la Bible), Paris 1980, s. 326.
4. Bustanay Oded. “Canaan, Land of”, EJd, V, 99-100.
5. “Erez İsrael”, a.e. VI, 837.
6. Louis Isaac Rabinowiz. “İsrail”, a.e. IX, 106.
Türkler 10. veya 11. yüzyilda müslüman oldular, Avrasya'dan Anadolu topraklarina gectiklerinde. Ondan evel müsrikleridiler, cok tanrilara tapiyorlardi, Göktürk mesela. Senin yazdigina göre 10. yüzyila kadar müsrik olan Türkler'demi topraklarindan cikmalari lazimdi? Kuran'da yazildigi gibi Allah'in resulu Muhammed zamaninda, Mekke'den Medine'ye hicret ettigi zamanda, Mekke'deki Arablarin en azindan büyük kismida müsriklerdi. Ozaman Araplar'dami topraklarindan cikmalari lazim?
17. İsra suresi 104. ayet. Diyanet İşleri Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali- Bunun ardından İsrailoğullarına şöyle dedik: "Bu topraklarda oturun, ahiret va'di (kıyamet) gelince hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz."
Yazdiginiza göre, Arablar'da topraklarindan cikmasi gerekiyor, Kuran'da cünkü büyük bir kismi inanmiyorlar!! Fetih Suresi, 48:11 Arablardan, geri bırakılmış olanlar sana şöyle diyecekler: "Bizleri, mallarımız ve ailelerimiz oyaladı. O halde bizim için Allah´tan af dile." Onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar. De ki: "Allah size bir zarar dilerse, yahut bir yarar murat ederse, O´nun sizin için dilediğine kim engel olabilir?" Doğrusu şu ki, Allah, sizin yaptıklarınızdan haberdardır. (Kuranda: l- ǎ’rābi yazili, ama cogu ceviriler Bedevi/ „Cöl“ Arablari olarak gizliyor bu kelimeyi, ama gizlemek (kefere) kafirliktir! Kuran’i gizlemek veya bilerek yanlis tercüme etmek, kafirliktir, Allah’a sirk kosmaktir.) Hucurat Suresi, 49:14 Arablar: "İman ettik." dediler. De ki: "Siz iman etmediniz. Ancak ´Müslüman´ olduk deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah´a ve resulüne itaat ederseniz Allah, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah Gafûr´dur, Rahîm´dir."
Mantiginiza göre Arablarda'mi topraklarindan cikmazi lazim? Oraya kaciyor yazdiginiz! Ahzab Suresi , 33:20 Onlar ahzabı (ordularin) gitmedi sanıyorlardı. Eğer o ordular bir daha gelecek olursa, çölde (badune: cölde) Araplar içinde yer alıp, sizin haberlerinizden sormayı isterler. Onlar içinizde kalacak olsalar da pek az harb ederler. Yukaridaki ayeti (Ahzab Suresi , 33:20) anlamak icin: Ahzab Suresi, 33:18 Allah, içinizden alıkoyanları ve yandaşlarına: «Bize katılın» diyenleri gerçekten biliyor. Zaten bunların pek azı savaşa gelir. Icinizden burda demek: Alah‘in resulu, nebisi Muhammed‘in etrafindakiler, o toplum. Ahzab Suresi, 33:19 Size karşı pek hasistirler. Hele korku gelip çattı mı, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gidince ise, mala düşkünlük göstererek sizi sivri dilleri ile incitirler. Onlar iman etmiş değillerdir; bunun için Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır. Bu, Allah´a göre kolaydır.
Kusursuz insan yoktur, bu Kuran'da bile yazili. Senin yazdigin mantiga göre, Arablar ve Türkler'demi topraklarindan cikmasi lazim, oraya kaciyor yazdiklarin: Tevbe Suresi, 9:90. Arablardan özür bahane edenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah´a ve Resulüne yalan söyleyenler de oturdular kaldılar. Bunlardan kâfir olanlara acıklı bir azap isabet edecektir. (Kuranda: l- ǎ’rābi yazili, ama cogu ceviriler Bedevi/ „Cöl“ Arablari olarak gizliyor bu kelimeyi, ama gizlemek (kefere) kafirliktir! Kuran’i gizlemek veya bilerek yanlis tercüme etmek, kafirliktir, Allah’a sirk kosmaktir.) Tevbe Suresi, 9:97 Araplar; küfür, parçalanma/ikiyüzlülük yönünden daha şiddetli; Allah´ın resulüne indirdiği şeylerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar. Allah Alîm´dir, Hakîm´dir. (Kuranda: l- ǎ’rābi yazili, ama cogu ceviriler Bedevi/ „Cöl“ Arablari olarak gizliyor bu kelimeyi, ama gizlemek (kefere) kafirliktir! Kuran’i gizlemek veya bilerek yanlis tercüme etmek, kafirliktir, Allah’a sirk kosmaktir.) Tevbe Suresi, 9:98 Araplardan öylesi vardır ki, infak ettiğini bir angarya/bir ceza ödeme sayar ve sizin başınıza belaların gelmesini bekler durur. En kötü bela onların başına olsun! Allah çok iyi işitir, çok iyi bilir. (Kuranda: l- ǎ’rābi yazili, ama cogu ceviriler Bedevi/ „Cöl“ Arablari olarak gizliyor bu kelimeyi, ama gizlemek (kefere) kafirliktir! Kuran’i gizlemek veya bilerek yanlis tercüme etmek, kafirliktir, Allah’a sirk kosmaktir.) Tevbe Suresi, 9:99 Arablardan bazıları da Allah´a ve âhiret gününe inanır, harcadığını Allah yanında yakınlıklara ve resulün dualarına vesîle edinir. Dikkat edin! O harcadıkları gerçekten kendileri için bir yakınlık vesîlesidir. Allah onları rahmetinin içine sokacaktır. Allah çok affedici, çok esirgeyicidir. (Kuranda: l- ǎ’rābi yazili, ama cogu ceviriler Bedevi/ „Cöl“ Arablari olarak gizliyor bu kelimeyi, ama gizlemek (kefere) kafirliktir! Kuran’i gizlemek veya bilerek yanlis tercüme etmek, kafirliktir, Allah’a sirk kosmaktir.) Tevbe Suresi 9:101 Çevrenizdeki Araplardan münafıklar var. Medine halkından da münafıklığa iyice alışmış olanlar var. Sen bilmezsin onları. Ama biz biliriz onları. İki kez azap edeceğiz onlara, sonra da çok büyük bir azaba itilecekler. (Kuranda: l- ǎ’rābi yazili, ama cogu ceviriler Bedevi/ „Cöl“ Arablari olarak gizliyor bu kelimeyi, ama gizlemek (kefere) kafirliktir! Kuran’i gizlemek veya bilerek yanlis tercüme etmek, kafirliktir, Allah’a sirk kosmaktir.) Tevbe Suresi, 9:120 Medine halkına ve çevrelerindeki Araplara, Allah resulünden geri kalmaları ve onu bırakıp da kendi canlarının derdine düşmeleri yakışmaz. Çünkü Allah yolunda uğrayacakları bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık, kâfirleri öfkelendirmek üzere bir yere ayak basmaları, düşmana karşı herhangi bir başarı kazanmaları durumunda kendileri için, barışa yönelik iyi bir amel mutlaka yazılacaktır. Allah, güzel düşünüp güzel davrananların ödülünü yitirmez. (Kuranda: l- ǎ’rābi yazili, ama cogu ceviriler Bedevi/ „Cöl“ Arablari olarak gizliyor bu kelimeyi, ama gizlemek (kefere) kafirliktir! Kuran’i gizlemek veya bilerek yanlis tercüme etmek, kafirliktir, Allah’a sirk kosmaktir.)
Kusursuz insan yoktur, bu Kuran'da bile yazili. Senin yazdigin mantiga göre, Arablar ve Türkler'demi topraklarindan cikmasi lazim, oraya kaciyor yazdiklarin: Kuran’da Arablar Furkan Suresi, 25: 30 Vekâle-rrasûlu yâ rabbi inne kavmî-tteḣażû hâżâ-lkur-âne mehcûrâ(n) Ve elçi (rasul) dedi ki: 'Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terkedilmiş olarak bıraktılar.' Anlamak icin buna bagli Ayet: Furkan Suresi, 25:22 Yevme yerevnel melâikete lâ buşrâ yevme izin lil mucrimîne ve yekûlûne hicran mahcûrâ(mahcûren). Melekleri görecekleri gün, işte o gün, günahkarlara hiçbir sevinç haberi yoktur. Ve yasak yasak, diyeceklerdir.