İran çok eski bir devlettir, tarihte Pers-Sasani-Hükümdarlığı olarak bilinir. Başlarındaki idareciye Kisra denilirdi. Ya da Pers’ in son dönemlerinde bu isimde bir kraldı.
İran tarih boyunca hiçbir semavi dini kabul etmemiş, Zerdüştlüğü resmi din olarak kabul etmiş bir millettir. Zerdüştlük hakkında daha sonra bilgi verilecektir.
Bugün dünyada 250.000 Zerdüşt vardır, bunların 20.000’i İran’da yaşıyor. İran meclisinde Zerdüştleri temsil eden milletvekilleri de vardır. Zerdüştlerin kutsal kitapları Avestadır. Bunun manası da şudur: Hava, su, toprak, ateş kutsaldır.
İran’ın 5000 yıllık tarihleri vardır. İranlılar, dünyaya kapalı kaldılar, İslam dinine önceleri şiddetle karşı çıktılar. Ancak 7. yüzyılda, Pers Arap savaşında Persliler, Araplara yenilince, İslam dinine girmek zorunda kalmışlardır. 7. yüzyılda Arap-İslam devletinin, Halifesi, Hz. Ömer’in komutanı olan, İran kuşatmasında, Halit bin Velid Pers hükümdarına şu meşhur tarihi sözünü söyler: Ya İslam dinini kabul edin, ya da teslim olun. Zira şu arkamdaki askerler bir emirle ölmeyi bekliyorlar der.
Pers ordu komutanından verilen cevap ise, siz savaştan anlamazsınız, siz ancak deve çobanlığı yaparsınız, boşuna kan akmasın, size biraz altın ve gümüş verelim, sizde geldiğiniz yere geri dönün derler.
Buna çok kızan Arap ordusunun komutanı, Halit bin Velid, Pers ülkesinin altını üstüne getirir. Ve Pers askerlerini ağır bir yenilgiye uğratır. Bunun üzerine Persliler (İran) tarihte, Müslümanlığı kılıç zoruyla kabul eden ilk ülkelerden biri olmuştur.
Bugün Ortadoğu coğrafyasında, Şia mezhebini yaymak için ortalığı toz duman eden, her fırsatı kendi çıkarlarına çevirmek için, olmadık fitneler çıkarıp, İslam ülkelerini birbirine düşüren ülkedir. İran, Şia mezhebini Ortadoğu ve diğer İslam ülkelerine, yaymak için elinden gelen her türlü, fırsatçılığı yapmaktadırlar.
Şia ne demektir, Şia bütünü parçalayan, takiya yapan kendini gizleyen demektir. Yakın tarihimizde yaşanmış Feto terör örgütünün yaptığı gibi. Takiye normal ölçülerde kullanılır, ancak İran, da takiye yapmak imanın Amentüsüdür. İran Şia, mezhebini şahsiyet ve azamet olarak kullanmaktadır. İran Şia mezhebinden olmayanları Müslüman saymazlar.
Ortadoğu’daki kitabi olmayan dinler, Hindi zumun uzantısıdır. Uzak doğu dinlerinin kurtarıcısı inancı, mehdiciliktir.
Mehdi Kuran’da hiç geçmez, ancak Arap dilinde doğru yolda olan kişiye denir. Mehdicilik güç kazanmak için uydurulan bidattır, hurafedir, nitekim Ortadoğu ülkelerinin başındaki kralların çoğu kendilerini mehdi olarak ilan etmişlerdir. Mehdi olan kişi peygamberlerin bile yapamadığı başaramadığı işleri Mehdi’nin yaptığına inanırlar veya inandırılmıştır.
Hz Peygamberin ahirete intikalinden hemen sonra Haricilerin Hz. Ali’ye, karşı çıkmalarından sonra, İranlılar, Şia mezhebini ortaya çıkardılar. Günümüzde İran, kendi mezhebinden olmayanlara düşmanca tavırlar almaya devam etmektedir. Ve Şia mezhebinden olmayan diğer, mezhepten olanlara da hiç hayat hakkı tanımazlar.
İran, ayrıca Şia mezhebi ile Ehl-i Beyitçi olduklarını iddia ederler. Ancak Ehl-i Beyitçi olmak, İslam dininin iman şartlarından değildir. Bir inanış biçimi, yol ve tarikattır. Şia mezhebini tapulaştıran 11.yüzyılda yaşamış Sasani devletinin başı olan Hasan Sabbah’tır, Peki Hasan Sabbah kimdir?
Hasan Sabbah, Aynı zaman da Şia mezhep imamlarından biridir. Bâtıni veya İsmaili Mezhebini, kuran kişi olarakta söylenir. Hasan Sabbah Suni, İslam düşmanı, Meşhur Haşhaşi lideridir. Hasan Sabbah, kendisi bir çete fırkası oluşturdu. Etrafa dehşet saçtı. 1090 yılında Selçuklu hükümdarı Melik Şah, ülkesinin doğudaki isyanları bastırmakla meşgulken, Hasan Sabbah Suriye-Şam- şehrinde yalancı cennet kurdu. 15 ila 25 yaş arası gençleri ordusuna topladı. Gençleri uyuşturucuya, alıştırdı ve güzel kadınlarla herkesi kendine bağladı, biat ettirdi.
Her istediğini onlara yaptırdı, kendine karşı gelenleri de öldürttü. İktidarı bu çetelerle ele geçirdi. Haşhaşi lideri hasan Sabbah, zamanında Hacc’a giden olmadı. Ayrıca Hacc’a giden insanları da öldürttü. Hasan Sabbah, Takiye yaparak, İran, Şia mezhebini o bölgelerde yaymaya başladı. Başta Azeri ve Türkmenlere kılıç zoruyla Şia mezhebini kabul ettirdi.
Ancak Selçuklu, kralı Melik Şah, 11 inci yüzyılında Hasan Sabbah ve çetesini yok etti. Fakat İranlılar, Şah İsmail ile Şia mezhebini yaymaya devam ettiler. Şia mezhebi azınlıkta iken, o bölgelerde Şah İsmail’in baskısıyla yayılmaya başladı. Daha sonra da Osmanlı İmparatorluğu, topraklarında Şia mezhebini yaymaya kalkıştı. Ve Osmanlı’ya 1518 de savaş aştı. Osmanlı topraklarında yaşayan, Osmanlı vatandaşı olan Ehl-i Beyt(Alevi) ve Türkmenleri Osmanlı’ya karşı kışkırttı. Çaldıran savaşında, Yavuz Sultan Selim Şah İsmail’i yendi. Yavuz Sultan Selim, Çaldıran savaşında Şah İsmail’in safında yer alan, Alevi ve Türkmen ileri gelenlerini idam ettirdi.
Bu olaydan sonra Yavuz Sultan Selim, Güney Anadolu’ da yaşayan Ehl-i Beyt, (Alevileri) Anadolu’nun çeşitli şehirlerine sürgün etti. Fakat bu sürgün daha sonraki tarihlerde Alevi katliamı olarak tarihe geçti. İran, Şah İsmail’in yenilgisinden sonra, Osmanlı’yı düşmanları olarak ilan ettiler. Osmanlı’yı içten yıkmak için çeşitli entrikalar içine girdiler. Bunun en belirgini ise Şia mezhebini yaymak için Osmanlı, vatandaşları ile İran kadınlarını muta nikâh’ı ile evlenmeleridir.
İran, bu yolla Osmanlı’yı içten çökertmek ve yıkmak istediler. Ve ilk zamanlarda çok başarılı oldular. Fakat bunun farkına varan Osmanlı yönetimi, bu oyunlara karşı hemen önlem, aldı ve bu yolu kapattı. Ancak İran, takiye yaparak düşmanlıklarını gizlice sürdürdüler. Günümüzde de düşmanlıkları sürmektedir. İran kendi ülkesinde yaşayan suni âlimleri teker teker öldürttü. Suni vatandaşlarını da aşağıladılar.
Şia mezhebi İran’dan sonra, Bağdat, Suriye, Mısır, Azerbaycan’dan Türkmenistan’a ve Yemen’e kadar yayıldı. İran-İslam Ülkeleri’ndeki diğer mezhep bireylerini mümin olarak kabul etmezler. Ayrıca İranlı fanatik Şia mezhep taraftarları, Kuran’ı Hz. Osman’ın değiştirdiğine inanırlar.
İran, Cemel Vakası’nda (Savaşı’nda) Hz. Muaviye ile Hz. Ali arasındaki savaştan sonra, Mavya’nın safında yer alan sahabelere ve Hz Ayşe’ye, Hz Ömer, Ebu Bekir’e lanet ettiler. Günümüzde de aynı hareketler devam etmektedir. İran’da Bekir, Osman, Ömer ve Ayşe isimlerini koymak yasaklandı. Çocuklara bu isimlerin verilmesi yasaktır.
İran, hâlihazırda Türkiye’de ki Alevi cemaatlerinin ileri gelenlerini, İran’a davet ederek, onları Türkiye karşıtı eylemlere ön ayak olmaları için, elinden gelen her türlü kötülüğü yapmaya devam ettiriyor. İran Türkiye’den getirttiği Alevi ileri gelenlerini İran’da misafir ettiği süreç içinde, İranlı Ateist olan güzel kadınlarla muta nikâhı ile evlendiriyor.
Türkiye aleyhine onları birer piyon olarak kullanıyor. İran-Şia mezhebini, Müslüman coğrafyasında egemen güç olacak şekilde yaymaya ve çemberi genişletmeye devam ediyorlar. Yurt dışındaki yaşamakta olan her bir İranlı, İran’ın veya Şia mezhebi ajanıdır. İran günümüzde toprak fet etmez, Şia mezhebini ithal eder. İran kendi ülkesinde yaşayan kendi vatandaşları olan suni, vatandaşlarını ikinci sınıf vatandaş muamelesi yaparak bunları devlet kadrolarına almazlar.
İran da seçimle iş başına gelmiş siyasiler, Ulema din adamlarının kabul etmediği ve etmeyeceği yasaları meclisten çıkarmazlar. İran da Şia mezhebinin olmazsa olmazlarından biride, her bir İranlının takiye yapmasıdır.
Şayet takiye yapmazlarsa, namazı terk etmiş gibi günah işlemiş sayarlar. Takiye ne demektir. Olduğundan farklı görünmek içindeki hain ve diğer düşüncelerini dışarıya yansıtmamak, yalan söylemek. Bu görüş bugün Yahudilerin de amentüsüdür.
Hz Ömer, (Pers) İran topraklarının yarısını fetheden komutanına şu meşhur tarihi sözü söyler: Keşke İran’la aramızda bir su gölü veya ateş dağı olsaydı da, ne biz onlara, nede onlar bize ulaşmasaydı demiştir. Yine, aynı Hz Ömer ordu komutanlarına, Fırat’ı, Dicle’yi geçmeyin diye emir vermiştir. Pekiyi bunun arkasında yatan düşünce neydi?
Zira İran, İlahi dinlerin hiçbirini kabul etmemiştir. Ateist, Zerdüşt bir dini inaçları vardı. Ve İslam dinini kılıç zoruyla kabul eden millettir.
Ortadoğu’daki, ülkelerin savaşmasında, ya İsrail, ya da İran’ın katkısı ve parmağı vardır. İran katil, bir o kadar da zalim bir millettir. Bugün Suriye ve diğer ülkelerde, Şii milislerinin yaptığı zalimlikleri dünya milletleri sadece izlemekte, Sizler de yapılan katliamları her gün görsel ve yazılı medyadan izliyorsunuz. Bu zalim İranlı milislere, Türkiye’den başka karşı çıkan, ayrıca zulüm görmekte olan insanlara yardım eden ülkede yoktur, tek yardımcı olan ülke de ne yazık ki Türkiye’dir.
İran-Şia mezhebi ile İslam ülkelerin başına bir fitnedir, beladır. İran, Şia mezhebi bulaşıcı bir virüs gibi, kendi mezhebinden olmayan İslam ülkelerini Şia bataklığının içine çekmektedir.
Maalesef bulaştırdığı Şia virüsü ile de İslam ülkelerinde iç karışıklık çıkarmakta ve iç savaşlara çanak tutmaktadır.
Ne yazık ki İslam ülkeleri bu fitneden kendilerini kurtaramamış, bölünüp parçalanmaya yüz tutmuş ve güçlerini kaybederek Siyonist ve emperyalistler, İslam ülkelerinin ve mazlumların sırtına kene gibi yapışmış sülük gibi kanlarını emmektedir. İslam ülkeleri de bu zalim ülkelerden merhamet dilenmekteler. İran, İslam dinini kabul etme sancılarını, diğer İslam ülkelerinden mezhep savaşlarını, körükleyerek almaktadır.
Not: Türkiye’de, Mezhepler hakkında yazı yazan kişilere, mezhepçi, tarikatçı, cemaatler acımasızca saldırıp hakaret ediyorlar, yakın tarihimizde, elli yılını İslam dinine adamış, bir din âlim olan, Prof. Dr. Hayrettin Karaman’a ve diğer benzer kişilere, bu mezhepçi milisler çok ağır hakaret ettiler. Etmeğe de devam ediyorlar. Baştan söyleyim ben Hanefi Mezhebindenim.
Ancak mezhepler, hakkındaki bildiklerimi yazacağım, bende diğer kişiler gibi, tepki alacağımı biliyorum, bu kişiler, mezhepçi cahil bir o kadarda zalim, dinini mezhep sayan kişilerdir. Zira din gibi inandıkları mezhebi, uğruna Filistin, Irak, Yemen, Afganistan, Suriye ve diğer başka ülkelerdeki insanları arkadan hançerlenmişlerdir.