İnsanlık tüm zamanların en çarpıcı sıçraması, en derin toplumsal alt, üst oluşu ve en ilginç yeniden yapılanmasıyla karşı karşıyadır. İslam’ın yeryüzünde düşmanı yoktur, fakat tanımayanı vardır. Düşman gibi davrananlar, İslam’ın değil, Müslümanların düşmanıdır. Bunun sebebi de yine Müslümanlardır. Zira inançlarını iyi temsil edemediler. Bunun için de öncelikli sorun Müslüman olmayanların Müslüman olması değil, Müslümanların Müslümanlaşmasıdır.
Bugün insanlar, Kinlerini ve egosunu Din haline getirdiler. Bu kirlenmiş din inancı görüşü kutsal mezhep meşrep, cemaat, tarikat, kavimlerin dini olmuştur. Oysa İslam dini evrensel bir dindir. İnsanlar, İslam dini’nin özünü boşaltılar, dinde eksiltme ve artırma yaptılar. Dini parçaladılar, dinin emir ve yasaklarını bir birine karıştırdılar. Kendi hayal ve düşüncelerini, din diye insanlara dayattılar. Din özgürlük için gelmiştir, Ancak insanları köleleştirdiler.
Bunun başlıca sebeplerinin başlangıç nedenlerini şöyle sıralayabiliriz. Geçmiş çağlarda Irak ve İran bölgelerinde Emevi yönetimine karşı büyük isyanların meydana gelmesi ve bunların bastırılması için savaşların yapılması ve on binlerce Müslümanın ölmesi. Hz Osman döneminden Ömer b. Abdülaziz dönemine kadar geçen 83 yıllık ülkenin her yanında oluk oluk kan akması, saygın sahabelerin bir bir öldürülmesi veya bir kenara çekilmeye zorlanması. Toplumun imanının esası olarak gördüğü değerler altüst edilerek ortadan kaldırılması, hak, hukuk, adalet kavramlarının toplumun zihninden neredeyse silinmesi.
Bunların sonucu olarak Mehdi ve Mesih anlayışının hortlaması, Asrı Saadet döneminin kimlik ve kişilik sahibi, kendine güvenen, elinden dilinden herkesin emin olduğu Müslümanı ortadan kaldırmış, yerine uzlaşmacı, korkak, asimile olmuş, kendine güvenini yitirmiş, kimliksiz, her şeyi Allah’a havale etmiş, her şeyi ondan bilen doğaüstü güçlerden yardım bekleyen veya aksi olan bir Müslüman tipini getirmiştir. Bu dönemde sadece savaş var, kan var, Ümitsizlik var, hayal kırıklığı var, travma (incime) üstüne travma var. Akletme yok, tefekkür yok, sorgulama yok. Çünkü evrene ve özelikle de Hicaz ve Irak bölgelerine kan ve yoksulluk egemen olmuştur. Çünkü evren karalık ve bir kaos (kargaşa) içindedir.
Ululemrin (Halifeler.) Rasulü’ vekili olduğu, dolaysıyla vekilin, asılın haklarına sahip olduğu, ululemre karşı çıkmanın Allah’a ve Rasulüne karşı çıkmak olarak sunulduğu ve katledilen Müslümanların kanlara, Allah’ın ve Rasulünün bulaştırıldığı, kısaca istismarın her boyutta tam teşekkülü iş başında olduğu bir dönem olmuştur.
Politik gelişmelerden ve iç savaşlardan uzak kalmak için yüzünü ahirete çeviren ve zühd hayatını seçenlerin sarıldıkları yabancı kökenli tasavvufun İslam coğrafyasında ortaya çıkıp kökleştiği ortam ve dönem bu dönemdir. .
Çünkü Hz. Ali Muaviye arasında başlayan iç savaş ve fitne kazanı Müslümanları canından bezdirmiş, mantar gibi biten fırkalar ve ekoller ümmetin birlik ve beraberliğini bitirmiş, Halife unvanlı sultanların himayesinde iç savaşlarda kan gövdeyi götürmüş, çok sayıda âlim susturulmuş, zindanlara doldurulmuş veya ahireti boylamıştır. Ne var ki daha sonraki çağlarda, hâkim sınıfın baskı ve zulmünün giderek artması, aydın kesimin de ilme hizmetten vazgeçip menfaat ve ikbal (Çıkarı) için takip ettikleri yoldan ayrılmaları yüzünden fikir hürriyeti kavramı havaya uçup gitti. Düşünen kafalardan düşünme hakkı alındı, gören gözlerden görme kabiliyeti gasp edildi, konuşan diller de kökünden koparıldı.
Saray ve divanlardan başlayarak medrese ve tekkelere kadar her yerde Müslümanlara dalkavukluk, uşaklık ve kölelik dersi verilmeye başladı. Kalp, beyin, ruh ve beden, hepsi zincire vuruldu. Sultan ve padişahlar, insanları kendilerine secde ettirmek suretiyle insanlara tapma geleneğini getirdiler. Medrese büyüklere kayıtsız şartsız itaat etme eğitimleri yapıldı. Tekkelerde biat sünneti tahrif edilerek kendilerini veli, sofu ve evliya ilan eden kişilere kölelik yapma devri açıldı. Allah’tan başka kimselerin karşısında eller bağlı olarak durulmaya başlandı. İnsanlar, insan’ın tanrısı oluverdi. Kısacası, tevhit ve peygamberlikle ilgili getirilen bütün hükümler ve emirler bir tarafa itildi.
Netice itibarıyla Müslümanlar ilmi, ruhi, ahlaki, içtimai, iktisadi, fenni ve siyasi hiçbir gelişme kaydetmeden hızla çöküşe doğru sürüklendiler.
Din ve dindarlık adına dini geçim kapısı haline getirdiler. Amaçlarını geçimlerini ihtiyaçlarını saf ve masum insanların sırtına yüklediler.
Bugün de genelde cemaatler, Tahrikâtlar, cami imam’ları dini kazanç kapısı haline tetirdiler. Bu şeyhlerin, efendilerin, imamların yüzüne dikkatlice bakın yüzlerinde iman nuru gitmiş, helal haram demeden, iftira ve gıybet etmekten yüzleri kap-kara kesilmiş sanki cehennem duvarına dönmüş, yüzlerine bakınca korkuyorsun, Allah’ın nuru gitmiş.
İnsan’ın içindeki iman temizliği ve güzelliği insan’ın yüzüne akseder, ama bakın şu Müslüman’ım diyen toplumların insanlarına yüzlerine kıyafetlerine tam bir açmazda Pejmürde bir şekilde.
SİZ ey iman edenler, Hiçbir kişi ve zümre, bir diğer kişi ve zümreyi alaya alıp hor görmesin, belki diğerleri berikilerinden daha değerli olabilirler. Yine bir kısım kadınlar da diğerlerini böyle görmesinler ötekiler onlardan daha değerli olabilir. Asla birbirinizi itibardan düşürmek için karalamayın ve kötü lakaplar takarak yaralamayın. İman ettik ten sonra sapıklıkla anmak anılmak ne berbat bir şey. Ve kim bu tür davranışlardan pişmanlık duyup vazgeçmezse işte zalim olanlar onlardır. (49-Hucurat/11.)
Çünkü Kuran Takva’nın, dindarlığın insanlar arası ilişkilerde bir üstünlük yapılmasına asla izin vermez. Takva insanların Allah’a karşı kendine karşı insanlara karşı kâinata karşı sorumlu davranmasıdır. Üstünlük ölçüsü bu gibi eylemlerdir. Bir gün gelecek yaşadığımız yüz yılda ve çağlarda İslam Ülkeleri ve müslümanlar bir tek ortak noktada birleşmeleri gerekmektedir.. Şu anda bu birleşmenin önünde mezhepler, meşrepler cin setti gibi bu ümmetin önünde bir aşılmaz set gibi durmaktadır. Yeni nesiller inşallah bu cin setin duvarlarını yıkar, Allah’ın Kitabının etrafında kelebekler gibi toplanabilirler.
Zira Kuran bu ümmete ışıktır, birliğimizi beraberliğimizi birleştirecek tek ortak noktamız Allah’ın ışığı, nuru, yasası Kuran’ın bize sunduğu Muhammedi din anlayışı olmalıdır.
DEVAM EDECEK.