Olay Halkalı Ziraat Mektebi’nde geçmişti.
Bence, doktor, onu siz soyarak dinleyiniz;
Hastalık çünkü değil öyle önemsiz, (Hastalığı çok ağır.)
Sade bir göğüs nezlesi mi illet? Nerede (Nereden bulaşmış)
Çocuğun hali fenalaştı şu son günlerde,
Uygulamaya çıkarken sınıf on gün evvel,
Bu da gelmez mi, dedim; Kim dedi oğlum sana gel?
Ateşi çıktığında insan kaçmalı yorgunluktan.
Hadi yavrum, hadi söz dinle de bir parça uzan.
O zamandan beridir gittikçe zayıflıyor.
Görünen; Artık iyileşmesi pek zor
Uyku yokmuş, gece hep öksürüyormuş, ateşin,
Olmuyormuş azıcık dindiği… Ben zaten işin,
Bir ay evvel biliyordum ne kadar kötü olduğunu,
Bana hatırlatmaya gerek yok, a beyim, şimdi bunu
Ama yine de tekrar bir bakalım dikkatle;
Kesin bir yargıya varalım, etmeye gelmez acele.
Çağırın hastayı gelsin. Kapının perdesini
Açarak girdi o esnada düzeltip fesini,
Bir uzun boylu çocuk… Fakat o bir tablo idi.
Öyle bir dokunaklı ki unutmam ebedi; (asla)
Rengi uçmuş yüzünün, gözleri çökmüş içeri;
Elmacıklar iki baştan çıkıvermiş ileri;
Göçerek çehreyi yandan sıkmış;
Fırlamış alnı, damarları da beraber çıkmış
Uçunca gençlik ışığı kül gibi olmuş bet beniz.
O yanaklar iki solgun güle dönmüş, halsiz
O dudaklar morarıp kavlamış artık derisi,
Uzanmış saç gibi kirpiklerinin her biri
Kafa ağır bir yük olup boynuna, çökmüş bağrı,
İki değnek gibi yükselmiş omuzlar yukarı,
Otur oğlum, seni dikkatlice bir dinleyelim…
Soyun evvel fakat…
Siz soyunuz, yok halim
O zaman üç beş kişi birden hastayı soydu;
Ortaya çıkan, çıplak bir sefalet heykeli oldu
Bu kemik yığınının dinlenecek bir tarafı yoktu.
Sanırım doktorun coşarak merhameti;
Hastaya bakmasak ümidi bütün bütün kırılır belki diye,
Göğsüne çocuğun yaklaştı biraz dinlemeye,
Öksür oğlum… Nefes al… Alma nefes… Oldu, giyin;
Bakayım nabzına… Güzel… Sana yavrum kodein(ilaç yazayım)
Öksürüyorsun, o keser, pek iyidir…
Arsenik hapları al, söylerim eczacı verir.
Hadi git kendine iyi bak.
Nasıl ettin doktor?
Edecek yok, çocuk artık yola girmiş gidiyor,
Sol taraftan akciğerin üstü tamamen çürümüş;
Hastalık tabii seyrini almış yürümüş,
Lanetli hastalığın üçüncü devresindeki belirtileri,
Bütünüyle var, değildir eksik hiç biri
Bütünüyle alma ve vermedeki bütün belirtileri…
Yeter…
Hastanın çehresi ortada ya, O değil, fakat biz.
Bunu hava değişimi der de nasıl göndeririz?
Şurada üç beş günü var, yolda ölür göndersek…
Git demek hem ne büyük aşağılamadır, düşünürsek.
Hadi göndermeyelim… Var mı fakat imkanı?
Kime dert anlatırız? Bulsana dert anlayanı.
Sözünüz doğru, Müdür bay, ne yapıp yapmalı, tek
Bu çocuk gitmelidir, Çünkü eminim pek pek,
Daha bir hafta yaşar, sonra bulaşır da.
Böyle bir hastayı gönderse de mektep suçsuzdur.
Bir görevli çağırın, Buyurun efendim. Bana bak.
Hastanın gitmesi herhalde uygun olacak,
Sana hava değişimi tavsiye etmiş doktor.
Gezmiş olursun açılırsın… diye bir fikrini sor ( hastanın)
İstemem, der o, fakat dinleme, kandırmaya çalış.
Kim bilir, belki de zavallı çocuk anlamamış?
Şimdi hava değişimi istediğim var mı benim.
Bırakın halime artık beni rahat öleyim.
Üç buçuk yıl bana katlandı bu mektep, üç gün
Daha katlansa kıyamet mi kopar? Hem ne için
Beni yıllarca barındırmış olan bir yerden.
Öleceksin diye kovmak, Bu kovulmaktır.
Ben, kimsesiz bir çocuğum, nereye gider, yer bulurum.
Etmeyin, sonra sokaklarda perişan olurum.
Anam ölmüş, babamı bilmiyorum hiç yüzünü,
Kardeşim var, o da lakin bana dikmiş gözünü.
Sanki gelecek için düşlediğim mutluluğum giderek.
Onu çalkandığı yokluk acıları içinden çekecek.
Kardeşim, kurduğun hayalleri devirmekte ölüm.
Beni unutulmuşluğun çukuruna göm, ben öldüm.
Hangi bir derdim için ağlayayım bilmiyorum.
Döktüğüm yaşları çok görmeyiniz, Mağdurum
O kadar çok çalışmanın bu sefalet mi sonu.
Biri evvelce eğer söylemiş olsaydı bunu,
Çalışıp ömrümü çılgınca tüketmezdim.
Ben bu geleceğe geçmişimi feda etmezdim.
Acımak bilmeyen insanlara bak, ya Rabbi.
Kovuyorlar beni bir serseri dilenci gibi.
Seni bir kere kovan yok, bu sözün pek haksız.
İstemem, yollamayın dersen eğer, kal yalnız.
Hastasın.
Hem veremim, Söyle, ne var saklanacak.
Yok, canım, öyle değil… Öyle ya herkes ahmak.
Bırakırlar mı eğer gitmemiş olsam acaba.
Doğrudur, gitmeyelim… Koşturunuz bir araba.
Son sınıftan iki vicdanlı arkadaşın koluna
Dayanıp çıktı o zavallı sefalet yoluna.
Arkasına doğru acı dolu bir bakış fırlattı,
Verem, kendisini (hayattan) uzaklaştıracak arabaya yaklaştı.
Tuttu bindirdi çocuklar sararak her yerini,
Öptüler matem yaşları dökerek gözlerini.
Çekiver doğruca istasyona… yok… yok, beni ta,
Götür İstanbul’a bir yerde bırak ki: Garipler,
Kimsenin onlara aldırmadığı bir sırada,
Uzanıp ölmeye bir şilte bulurlar orada.
15-MAYIS-2017 Günü ölen kardeşim Ahmet SARI anısına.
(Merhum. M. Akif ERSOY’UN ŞİİRİ.)