Mezheplerin kolu olan tarikatlar, cemaatler ve guruplar; kalıplaşmış bir anlayışa sahip oldukları için asla yeniliklere açık değiller. Kendileri gibi düşünmeyen ve inanmayan insanlara karşı hiç tahammülleri yok.
● Bunlar yeniliklere kapalıdır okumazlar, okuyanlar da batıl düşüncelerini onaylayan kitaplardan başka kitap okumazlar.
● Bunlar, Kuran’a inandıklarını söylerler ama Kur'an'ı sadece Arapça okurlar, içeriğini bilmezler.
● Bunlar Kur'an'ı yetersiz görerek, Kur'an'ın yanına hadis, fıkıh, siyer, tefsir, İslâm tarihini koyarak dinlerini bunlardan öğrenirler. "Bu kaynaklar olmazsa din eksik kalır, dini yaşayamayız" derler.
● Bunlar, Kur'an'ın dışında, vahyi gayri anlamayız kutsi hadise inanarak "bunlar da vahiydir" derler.
● Bunlar, "tek doğru bizim uyduğumuz kaynaklardır ve yaptıklarımızdır" diyerek kendilerinin doğru yolda olduklarını sanmaktadırlar.
Rabb'imiz, Kur'an'ın karşısında asla alternatif kaynak istememesine rağmen bunlar inadına o batıl kaynaklara sahip çıkıyorlar.
Bu din (Kur'an) insanlar tarafından kabul gördükten sonra Allah (Kur'an) hakkında tartışanların getirdikleri deliller Rab’leri katında batıldır ve onlar gazaba uğrayacaklardır" (42/16)
Allah insanlara Kuran’da doğru yolu açıkça göstermiştir.
Bu Kur'an en doğru olana iletir ve salih amellerde bulunan müminlere kendileri için muhakkak büyük bir mükâfat olduğunu da müjdeler" (17/9) diyor.
Bunlar ise hâlâ doğru yolu başka yerde arıyorlar. Allah, doğru yolu başka yerde arayanlara. Bu Kur'an onlara yetmedi mi?" (29/51) diyor.
Doğru yol Kuran’dır" diyen ve Kuran’a davet eden müminleri yalanlarla, iftiralarla itibarsızlaştırmaya kalkıyorlar. Kuran’a davet edenleri karalamak için "bunlar dış güçlerin piyonu, peygamberi reddediyorlar" diye iftiralarda bulunuyorlar. Söylesinler, önemli değil. Çünkü bu onların son çırpınışlarıdır.
Günümüz gençliğinde çok güzel gelişmeler olduğunu görüyorum. Gençlik artık onlara itibar etmiyor. Bu durum, şirk dinine inananları çığırdan çıkarıyor. Bunların saldırıya geçmeleri ve karalamaları normaldir. Artık insanları kandıramayacaklar çünkü her yerde Kur'an konuşulmaya başlandı. Bu da onların iflası demektir ve son çırpınışlarıdır.
(İzzet Kılınç) HALA AKLINIZI KULLANMAYACAK MISINIZ?
(Üzerinde düşünmeyeceksen hiç boşuna zamanını da satırları tüketme kardeşim.)
Siz bilirsiniz, ama şunu unutmayın!
“Muhakkak ki müminler kurtuluşa erecektir.” Diyen Allah; "Aklını kullanmayanların üzerine pislik, felaket ve bela yağdırırım!" Diyor.
Ve bugün dünyanın her yerinde Müslümanların üzerine her taraftan pislik ve bela yağıyor! Peki, Allah, Müslümanları neden kurtarmıyor? Sizce kandırıyor olabilir mi? Yoksa imanlarında samimi olmadıkları için yani “dindar” değil de “dinci” oldukları için başlarına bu kadar pislik, bela ve felaketleri gönderiyor olmasın?!
DİNCİLİK VE DİNDARLIK
Öncelikle dinciliği ve dindarlığı birbirinden ayırmak gerekir.
DİNDAR(LIK): Dini, din olarak inandığı gibi yaşamaktır. Dini kendi tekeline almak ve dine sahiplenmek değil, dine sahip çıkmaktır.
Dindar: Dinden asla ne maddi bir menfaat ne de bir makam beklemez. Ne pahasına olursa olsun dinin kurallarından, emirlerinden ve yasaklarından taviz vermeden eksiksiz yerine getirmeye gayret ederek, konuşmasıyla, güzel ahlakıyla, adaletiyle, güvenirliğiyle, davranışlarıyla, dürüstlük ve samimiyetiyle topluma örnek bir insan olup, insanları Allah’ın dinine teşvik edendir.
Dinin kurallarını, emirlerini ve yasaklarını uygulamadığı halde, inancının zıddını yaparak mü'min olduğunu iddia eden kişi imanında asla samimi değildir. Bu kişi dindar değil, kesinlikle dincidir.
DİNCİ(LİK): Dini kişisel ideolojik olarak kullanmaktır.
Dinci: İnançlıymış gibi görünüp dini, dünya işlerine alet eden, dünyevi menfaat ve siyasal çıkarlarına araç olarak kullanan kişidir. Dinciler dini, din olarak asla yaşamazlar. Ancak din haline getirdikleri kendi kişisel ideolojik inançlarına göre yaşarlar.
Dinciler, dindarların en yüce ve en kutsal sermayesini çalan hırsızlar ve dini istismar ederek kirleten namertlerdir! Aslında dinciler, imansızlık yapmalarına rağmen inançsız olmaktan da çok korkarlar. Bu yüzden sürekli “Dinsiz olmadan dinden çıkma”nın yollarını arayışı içindeler.
Dinci, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmediği halde dindar gibi görünen, dindarın hayatı pahasına korumaya çalıştığı ve yaşama sebebi olarak bildiği en yüce inanç değerlerini birer maske gibi kullanarak kendi kişisel dünyevi hesaplarını denk getirmeyi esas alan bir münafıktır.
Dinci için esas olan dine hizmet değil, dini kullanarak makam ve maddi menfaat sağlamaktır. Bu nedenle dinciler; başkalarını aldatmayı “MARİFET”, hile yapmayı “ZEKA”, haksız ve haram kazancı da “ZENGİNLİK” gibi görürler. Bu yüzden “Çalıyor, ama çalışıyor diyen” kişinin imanı Allah’a değil, çıkara dayalı bir imandır!
BU DİNCİ ŞEYTANLAR SİZİ;
ALLAH İLE DİN İLE ALDATIYORLAR!
FATIR 5.AYET: Ey insanlar! Allah’ın, ölümden sonra tekrar dirilme ve hesaba çekilme vaadi haktır, gerçektir. Öyleyse sakın şu dünya hayatının sahte cazibesi sizi aldatmasın, Allah’a kulluk etmekten alıkoymasın! Hele hele o aldatıcı şeytan ve dostları, Allah’ın dinini çarpıtarak sizi Allah ile din ile aldatmasın!
İnsanları aldatmanın ve sömürmenin en etkili yöntemi, dini inançları kullanmaktır. Bunun için önce Allah'a rakip olacak bir dava adamı "LİDER" yaratmak ve toplumu gerçek dinden uzaklaştırarak, dine alternatif kutsal bir dava oluşturmaktır. Daha sonra toplumu yalandan cennet vaatleri ile bu kutsal davaya çekerek, kendilerine koşulsuz bid’at ve itaat ettirmek suretiyle kul gibi kullanmaktır!
Din istismarcılarının dürüst olmaları mümkün değildir! İnsanların en hassas ve en fedakar oldukları inanç konusunda toplumun dini duygularını sömürerek, psikolojik manipülasyon teknikleri ile çok ustaca dümenler çevirerek, kendi uydurdukları dine ya da hile ile manipüle ettikleri kutsal davaya yönlendirirler. İnsanlardan elde edecekleri maddi manevi her menfaati “DİN İÇİN” diye, çok kolayca yuttururlar. Böylece hiç çaktırmadan en yüksek makamlar ve çok büyük maddi menfaatler elde ederler.
BİR KİŞİNİN AKLINI ALIN!
O'DA HER ŞEYİNİ SİZE VERSİN!
İnsanlar, bu kutsal dava için kendilerinden alınan maddi manevi her şeyi, “ALLAH İÇİN” yapılmış bir fedakârlık zannederler. Dolayısıyla canları dahil bu yolda verdikleri her şeyi bir ibadet edasıyla hüşu içinde verirler! Verdikleri her şeyden o kadar çok mutlu olur, zevk alır ve manevi huzur duyarlar ki, bu dava ve davanın kurucu liderini savunma ve yüceltme adına çektikleri acılar baldan daha tatlı gelir ve yedikleri kazıkların da tadını başka hiçbir şeyde bulamazlar.
Ama “AKILLARINI KULLANMADIKLARI” için akıl devre dışı kalır ve doğal olarak bunları kazık olarak algılamazlar. İnandıkları ve canları pahasına savundukları kutsal davada, “kutsal bir görev” ve kutsal dava adamı olan lidere de “kutsal bir hizmet” olarak algılarlar.
Bu zihniyete sahip yapılara göre, kutsal davaya hizmet ve bu davanın kurucu liderine koşulsuz itaat etmek demek, zaten Allah'a itaat ve Allah'ın dinine hizmet etmek demektir. Dolayısıyla "ALLAH YASAKLAMIŞ OLSA BİLE", davaya menfaat sağlayacak her söylem ve her eylem mubahtır. (Dinen bir sakıncası yoktur.) Hem “Din dediğiniz nedir ki?! Yeter ki dava zarara uğratılmasın! Çünkü “Bu dava ve Lideri çökerse din çöker! Devlet çöker!” Anlayışına sahipler.
Maalesef üzülerek söylüyorum ama günümüzde bu durumu deşifre etmeye çalışanlar, bunların Allah'ın dinine aykırı olduğunu anlatmaya çalışan dindarlar, özellikle dine en büyük zararı veren, davanın tepesinde bulunanlar tarafından kendi makam ve maddi menfaatlerini korumak için şiddetle karşılanır, ötekileştirilir, dışlanır, din düşmanı ve vatan haini ilan edilirler. Allah aşkına artık bunlara aldanmayın.
Şehmus PEKEDİS