Bu konuda Mahmut AKYOL hocamızı dinleyelim.
Yeryüzünde her amelin kaynağı düşüncedir. Kötülüklerin kaynağı da İslamsızlıktır.
Diyeceksiniz ki, Kıyamet koparken, KKTC düşman ağzıyla konuşurken, Türkiye’ye yedi düvel Çanakkale günlerini yaşatırken siz nelerden bahsediyorsunuz!?
Haksızlık etmeyin, şu an hepimiz “Barış Pınarı” gölgesinde yaşıyoruz.
Söylediğim sözleri daha öncede İslam adına binlerce mahir eller yazdı ve binlerce mahir diller söyledi.
İster kabul edin, ister etmeyin bu sözler tarih boyu insan vicdanında çok sarsıcı olmuştur. Benim yaptığım da, bu fikirleri yeniden gündeme taşımaktır. Çünkü bu fikirler yanlış anlaşıldığı içindir ki, Müslümanlar birbirleriyle anlaşamamış ve zayıf düşmüşlerdir.
Asırlar boyu “Nüsuk” ve “İbadet” birbirinin yerine hep yanlış kullanılmıştır. Şimdi bu kavramları düzeltmek, kendi mecralarında akmasını sağlamak oldukça zor…
Yine Kapitalist yaşamın ortasında kalmış çıkarcı, menfaatçi, tembel, sorumsuz kişilerin bu görüşlerin üzerinden kafa yormaları zor görünüyor…
Salat sadece, “Namaz” diye anlaşılınca, ”yardımlaşma ve dayanışma” buhar olup uçmuştur. Nüsuk ve İbadet kavramları birbirinin içine karışmıştır. Birincisinde Müslümanlar, ikincisinde insanlık birbirinden kopmuştur.
Kur’an’ı Kerimde “Salat” kavramı 130 kere kullanılmıştır. Bunun “120” si yardımlaşma ve dayanışma anlamına gelen “İbadet” anlamındadır.
Diğer 10 yerde “Tespih ve tenzih” anlamına gelen “Nusuk” yer almaktadır.
Nusuk, yapılışında mutlaka yer, zaman, şekil bütünlüğü ve beraberliği vardır. Yapılışı önceden belirlenmiştir. Hareketleri bellidir. Onu yapacak olan herkes öyle yapmak zorundadır. Yapılışta hemen hemen farklılıklar yoktur. Namazın kendisi zaten tespihtir. Allah insanı o tespihe, hem bedeniyle ve hem de ruhuyla huzuruna çağırır.
Yüzler Kâbe’ye, Allah’ın Mekke’deki Beytü’l-Haremine çevrilir ve bilinir ki, dünyanın neresinde olunursa olunsun, namaz kılan bütün Müslümanların hepsi, tek bir vücut gibidirler ve düşüncelerinin merkezinde O’ vardır. Yani namazla Müslümanlar “tevhide” çağrılır. Her şeyden yüce olan Allah’dır.
Allah’ın divanında önce ”Allah’u Ekber” denir. Sonra ayakta durularak Kur’an’ı Kerim’den okuma yapılır. İnsan okunan kelâmın bilinci içinde olmalıdır. Allah’tan başka kulluk etmeye değer hiçbir şey yoktur. Ona duyulan saygının gereği olarak önünde eğilecek, alnı coşkuyla yere koyacak bir güç yoktur. Sonra alınlar yerden kaldırılır ve oturulur. Günahların bağışlanması için, kullarını rahmetiyle yargılaması için, doğru yola yönelmek için, sağlık ve rızıkla nimetlendirilmek için Allah’a dua edilir. O dua ile Hz. Muhammed’e, ondan önceki peygamberlere, doğru yolu izleyen herkese Allah’ın selâm ve rahmeti dilenir. Allah’tan bu dünya ve öteki dünya için iyilik, güzellik ve ihsan etmesi niyaz edilir. Ve sonunda, başımızı sağa ve sola çevirerek namazdan çıkılır.
Allah’ın Resulü böyle namaz kıldı, böyle dua etti ve kendisini izleyenlere de böyle yapmalarını öğretti. Namaz bir borç ödeme şekli değildir. Namaz bir irtibat şeklidir. Namaz miraçtır.
Kılınmaya çalışılan namaz Deruni dilden, canı gönülden olmalıdır. Gösteriş boyutundan çıkarak ihlâs boyutuna gelen ve kuldan istenilen Namaz budur.
Hacca gidip şeytan taşlayan birisi eğer içindeki kötülükleri de taşlamıyorsa, o zaman sormak gerekir Sen neyi taşladın? Diye…
Namaz dinin direği değil, dinin gereğidir. Dinin direği dürüstlüktür. Biriyle Allah arasında yapılmakta olan bir ibadet, direk olmaz. Direk insanların gelip geçtikleri yere dikilmelidir.
Müslüman o kimsedir ki, her daim kendini saf bir yürek temizliği içinde bir hayat sürer, O’na secde eder.
Allah bilinci içinde, O’nu görüyormuşçasına yaşar.
Demem o ki, Müslümanlık lafla olacak şey değildir.
İbadetlerin amacı insanı özgürleştirmek, sınırlamak ve kötülükler karşısında ziyan görmesine mani olmaktır.
Kendini tutmak zor ve zahmetli bir iştir. Bunun için gerekli olan yardım Allah’tan istenir.
Din hayattan çekilir mi? Evet, çekilir!
Din gelenek haline geldiğinde, din akıl, vicdan ve düşünceden uzaklaştığında, hurafe istilasına uğradığında, uçtu kaçtıya boğulduğunda, tarih hayat ve tabiatın dışına çıktığında, dinin gereği yapılmadığında; din hayattan çekilir.
Yine bugün dinin kaynağı olan Kur’an büyük bir saygıyla duvarlara asıldığında, ona abdestsiz dokunulmaz, Salavatsız okunmaz denildikçe, Kur’an kutsandıkça; din hayattan çekilir.
Kur’an’ın anlaşılması noktasında gayret gösterilmediğinde, sadece teberrüken okunduğunda, mehcur (terkedilmiş) bırakıldığında; din ve Kur’an hayattan çekilir.
Bakın, her yerde yangın var! Bir yangını söndürmek için su lazım. Su var, suyu getiren yok! Birçok alanda Buhran var. Çözmek için elimizde Kur’an var! Fakat Dinin kaynağı sadece ölülerin üzerine üfleniyor.
Demek oluyor ki, Kur’an hayatın dışında. Din ve ahlak hayatın dışında. İşte dinin, Kur’an’ın, ahlakın hayattan çekilmesi böyle bir şey…
İnsanı ayakta tutan şey sevgi, insanlığı ayakta tutan şey de adalettir. Yine bunların ana kaynağı da ahlaktır.
Sonuç:
Hz. Muhammed’in getirdiği dini kendi çağınıza, mekânınıza ve zamanınıza taşıyın, yaşayın ve yaşatın.
Hz. Muhammed’in tutuşturduğu iyilik, güzellik, doğruluk, hak ve adalet ateşininin sönmemesi için onları destekleyin.
Salat ve İbadet ateşe odun atmak gibidir. Ateşin sönmemesi için ateşe odun atmak ne ise, Salat ve İbadet de onun gibidir.
Salat’ın Zekât’la zikredilen yerleri, Kur’an’ın bel kemiğidir.
Ayeti şöyle anlamak gerekiyor: “Onlar yardımlaşma ve dayanışmayı ayağa kaldırırlar. İkame ederler. Fazla olanı da verirler.”
Hasan-ı Basri derki:
Her ümmetin bir putu vardır. Bu ümmetin putu da malıdır.