* zaman gazetesi avrupa
genel yayın yönetmeni-yazarı mahmut çebi,
"ahmet şık ve soner yalçın'ın hapse atılması,
ergenekon davasını uluslararası boyuta taşımak için
yapılmış bir derin tezgahtı.. çok iyi tuttu"
* zaman gazetesi istihbarat şefi
ibrahim doğan twitter hesabında,
"bezm-i alem camisine gezi direnişçilerinin girdiğine
delil gösterilen bira kutularına" ilişkin soruya,
"evet, o bira kutularını sonradan biri koydu,
müezzin de bunu teyid etti"
devamında,
"haksızlık karşısında susan dilsiz şeytansa,
çıkarlar örtüşene kadar susan nasıl şeytan" sorusuna,
"sokağa çıkmak gayrımeşru demedim,
şiddet meşru değil diyorum"..
bir adaletsizliğe,
yalan ve iftiraya karşı
yapılması gerekenler "hemen"dir..
sonradan "kazası" olmaz işin.. hele hele,
"hîn-i hâcette lazım olur" deyip
"dürüstlüğü bir çıkına sarıp" sarmalayıp
"hesabına geldiğini düşündüğü zaman dilimine dek" bekleyip..
zamanı geldiğinde "dem bu dem" deyip
çıkınından çıkardığı dürüstlük söylemiyle
"hakperestliğe ve dürüstlüğe" yeltenmek affedilir şey mi..?
mâlum,
haksızlık karşısında susmanın
dilsiz şeytandan sayılabilmesi için,
önce "elle düzeltilebiliyorsa elle",
olamıyorsa, "dille düzeltilebiliyorsa dille",
onunla da düzeltemiyorsa "kalben buğzetmek" gerekiyor,
ki bu en alt seviye, bunun tezahürü bile yeterliydi..
göremedik..
hal böyleyken
bir haksızlığı görmezden geldiği,
yalan ve iftira olduğunu bildiği halde
hesabına gelmediği zaman diliminde susanların,
gün olup devran dönüp hesapların tersine döndüğü,
yeni! hesabına uygun düşeceği zaman diliminde,
"tanıklık edip duyarsız kaldığı adaletsizliği",
"sessizlikle geçiştirdiği yalan ve iftirayı"
yeni hesabına uygun düştüğü zaman diliminde,
"malzeme yapmaya kalkışması", buradan da
"hakperestlik ve dürüstlük" devşirme çabası,
hiç de hoş görülebilir bir tavır olmadığı gibi,
dilsiz şeytan olmayı tevlid eder mi sorusuna,
"onu Allah(CC) bilir" deyip
vicdanlarınıza havale etmekle yetiniyoruz..
böylesi bir durumda, hiç değilse
dilsiz şeytanlıkla suçlanmaktan kurtulmanın yolu,
"o zaman diliminde hesabınıza gelmediği için
haktan ve doğrudan kaçındığınızı" itirafla,
hesabınıza geldiğini düşündüğünüz zaman diliminde
"mertliğe sığmayacağı için kullanmayacağınızı" belirtip
"özür/af dilemek" en doğru davranış olacaktır..
demokratik tövbe bunu gerektirir,
ilâhî tövbe bunu gerektirir.. bir de
aynı veya benzeri yanlışlara son vermeyi..
dememiz o ki,
adaletin insanlara, şartlara göre hizaya gelmediği,
insanların adalete göre hizaya geldiği
bir ülkede yaşamak, onur..
özünde kürrece "hasbîlik" barındıran,
özünde zerrece "hesapçılık" barındırmayan,
özünde zerrece "yalakavukluk" barındırmayan,
"eğrilirsen kılıcımla doğrulturum" tavrını şiar edinen,
yalnız dostların değil düşmanların bile güvenini kazanan
"muhammed'ül emîn" sıfatıyla mücehhezlik değil mi,
insanı insan yapan, müslümanı taçlandıran,
yöneteniyle, yönetileniyle.. güçlüsüyle, güçsüzüyle..
galiba bunun yokluğundan, tüm yaşananlar..
özellikle son zamanlarda..
E-Posta: [email protected]