FATIR 5.AYET: Ey insanlar! Allah’ın, ölümden sonra tekrar dirilme ve hesaba çekilme vaadi haktır, gerçektir. Öyleyse sakın şu dünya hayatının sahte cazibesi sizi aldatmasın, Allah’a kulluk etmekten alıkoymasın! Hele hele o aldatıcı şeytan ve dostları, Allah’ın dinini çarpıtarak sizi Allah ile din ile aldatmasın!
İnsanları aldatmanın ve sömürmenin en etkili yöntemi, dini inançları kullanmaktır. Bunun için önce Allah'a rakip olacak bir dava adamı "LİDER" yaratmak ve toplumu gerçek dinden uzaklaştırarak, dine alternatif kutsal bir dava oluşturmaktır. Daha sonra toplumu yalandan cennet vaatleri ile bu kutsal davaya çekerek, kendilerine koşulsuz bidat ve itaat ettirmek suretiyle kul gibi kullanmaktır!
Din istismarcılarının dürüst olmaları mümkün değildir! İnsanların en hassas ve en fedakâr oldukları inanç konusunda toplumun dini duygularını sömürerek, psikolojik hileli yönlendirme teknikleri ile çok ustaca dümenler çevirerek, kendi uydurdukları dine ya da hile ile manipüle ettikleri kutsal davaya yönlendirirler. İnsanlardan elde edecekleri maddi manevi her menfaati “DİN İÇİN” diye, çok kolayca yuttururlar. Böylece hiç çaktırmadan en yüksek makamlar ve çok büyük maddi menfaatler elde ederler.
BİR KİŞİNİN AKLINI ALIN! O'DA HER ŞEYİNİ SİZE VERSİN!
İnsanlar, bu kutsal dava için kendilerinden alınan maddi manevi her şeyi, “ALLAH İÇİN” yapılmış bir fedakârlık zannederler. Dolayısıyla canları dâhil bu yolda verdikleri her şeyi bir ibadet edasıyla huşu içinde verirler! Verdikleri her şeyden o kadar çok mutlu olur, zevk alır ve manevi huzur duyarlar ki, bu dava ve davanın kurucu liderini savunma ve yüceltme adına çektikleri acılar baldan daha tatlı gelir ve yedikleri kazıkların da tadını başka hiçbir şeyde bulamazlar.
Ama “AKILLARINI KULLANMADIKLARI” için akıl devre dışı kalır ve doğal olarak bunları kazık olarak algılamazlar. İnandıkları ve canları pahasına savundukları kutsal davada, “kutsal bir görev” ve kutsal dava adamı olan lidere de “kutsal bir hizmet” olarak algılarlar.
Bu zihniyete sahip yapılara göre, kutsal davaya hizmet ve bu davanın kurucu liderine koşulsuz itaat etmek demek, zaten Allah'a itaat ve Allah'ın dinine hizmet etmek demektir. Dolayısıyla "ALLAH YASAKLAMIŞ OLSA BİLE", davaya menfaat sağlayacak her söylem ve her eylem mubahtır. (Dinen bir sakıncası yoktur.) Hem “Din dediğiniz nedir ki? Yeter ki dava zarara uğratılmasın! Çünkü “Bu dava ve Lideri çökerse din çöker! Devlet çöker!” Anlayışına sahipler.
Maalesef üzülerek söylüyorum ama günümüzde bu durumu deşifre etmeye çalışanlar, bunların Allah'ın dinine aykırı olduğunu anlatmaya çalışan dindarlar, özellikle dine en büyük zararı veren, davanın tepesinde bulunanlar tarafından kendi makam ve maddi menfaatlerini korumak için şiddetle karşılanır, ötekileştirilir, dışlanır, din düşmanı ve vatan haini ilan edilirler. Allah aşkına artık bunlara aldanmayın.
Çünkü Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar, kendilerine tabi olan Müminler dâhil Allah’ın bütün elçileri asla vatan için, toprak için, servet yığmak, lüks ve konforlu bir hayat için mücadele etmediler, savaşmadılar. Hepsinin ortak mücadelesi ve tek amaçları Allah katında tek din olan “TEVHİT” dini “İSLAMI" yaymak, insanlar arasında “İLAHİ ADALETİ” sağlamaktı. Ve bu yolda hiç tereddüt etmeden gözünü bile kırpmadan mallarını ve canlarını seve seve Allah yolunda feda ettiler.
Aslında insanları dini kavramlarla aldatan sadece şahıslar, gruplar, cemaatler, tarikatlar yada siyasi partiler değiller, bunu aynı zamanda devlet de yapar.
Bir kere şu çok iyi bilinmelidir ki, günümüzde herkesin ağzından düşürmediği ve maalesef içi boşaltılmış olan “CİHAT” ve “ŞEHİTLİK” kavramları dinci yapıların anlattığı şekliyle asla Kuran’dan referans almaz. Tam anlamıyla dini kavramlar olan cihat ve şehitlik kavramları bazı yapılar ve kişiler tarafından çok rahatça istismar edilebiliyor.
Hiç Bir İnsan Öylesine Ölüme Gitmez!
Yani “Cihat” ve “Şehitlik” Bir anlamı Olmalı...
Öyleyse, Kime göre? Neye göre? ve Ne için?
Kuran’a göre cihat: Saldıran taraf olmamak şartıyla, Allah yolunda savaşmak da bir tür cihat olmakla beraber, savaş meydanında bile insan öldürmek değil, Allah’ın dinine insan kazandırmaktır. Esasen Cihad, dini yalnız Allah’a has kılarak, Allah'ın dinini her tarafa ulaştırmak için VAHİY ile yapılan her türlü eylemi ve söylemi içine alan mücadelenin adıdır. Şehitlik ise, hayatını sadece Allah yolunda Tevhit yolunda feda etmek demektir. Bu en büyük fedakârlığı bile, devlet çok rahat istismar edebiliyor. Yani cepheye gönderilecek kişileri “VATAN”, “CİHAT”, "GAZİLİK" ve "ŞEHİTLİK" söylemleri ile motive ederek yapıyor.
Cihat ve şehitlik kavramlarını kullanmadan bir kişiyi asla ölüme gönderemezsiniz! Eğer o can seve seve verilecekse bu, ancak o candan çok daha değerli bir şey karşılığında verilmeli! Öyle değil mi? Öyleyse candan daha değerli bu şey her ne olursa olsun, kesinlikle dünyevi bir şey olamaz. Ölme ihtimali varsa, öldükten sonrasıyla ilgili bir karşılık ile motive edilmelidir. Ki, o da “Şehitliktir.
Yoksa savaşa gönderdiğiniz insanlar, ölümden sonra bir hayatın varlığına inanmıyorlarsa ne derseniz deyin ne verirseniz verin boştur, onları asla ikna edemezsiniz. Ölümü, “yok olmak” olarak gören bir kişi için, "Dünyanın bütün hazinelerini ayaklarının altına sereriz." "Her alana senin heykelini dikeriz." demeniz ne anlam ifade eder ki?