İMAM GAZÂLÎ NESLİ VE AKSARAY...
Daha önce kaleme almış olduğumuz bir yazımızda Aksaray’da İmam Gazzâlî (ö. 1111) nesli olduğundan bahsetmiştik. Gerçekten Doç. Dr. Doğan Kaya tarafından ortaya çıkarılan Osmanlı arşiv belgelerine göre 16. asır Aksaray’ında özellikle idareci konumunda Gazzâlîler olduğu, kendilerinin bir vakıfları bulunduğu sarihtir. Bununla beraber bu neslin müteakip asırlarda varlığının takip edilemediğini, bunun sebebinin de devam eden asırlar için bu konuyu irdeleyen bir Aksaray incelemesinin yapılmamışlığını ifade etmeye çalışmıştık. Bunun yanı sıra, hazretin neslinden olduğu bilgisi ve iddiasına sahip Aksaray dâhilinde bir aile olup olmadığına dair uzaktan ve ufak çaplı bir araştırma yapmış ancak netice alamamıştık. Bu merakımızın ve beklentimizin devam ettiğini duyurmak isteriz. Söz konusu yazımızın Aksaray yerel basınında yer almasından yaklaşık iki ay sonra, tarafımıza e posta aracılığıyla ulaşan Düzce Üniversitesi Tarih Bölüm Başkanı Yard. Doç. Dr Ali Ertuğrul, Osmanlı döneminde Aksaray’da İmam Gazâlî neslinin olduğuna dair bilgiye yazımız vesilesi ile ulaştığını belirtmiştir. Ancak Sayın Ertuğrul bununla yetinmemiş, bizleri ayrıca memnun eden bir haber vermiştir. Fars diline oldukça vakıf olan Sayın Ertuğrul, Selçuklu Türkiyesi tarihçilerinden olan Niğdeli Kadı Ahmed’in (ö. 1333) el-Veled eş-Şefik adlı eserinden istihrac ederek ortaya koyduğu ve bir makale ile ilim dünyasına kazandırdığı bilgiye göre, adı geçen hazretin neslinden insanlar Selçuklu Türkiyesinden itibaren Aksaray’da var idiler. Eserde Gazâlî neslinin şeceresi verilmekte ve Aksaray kadısı olarak geçen Mevlâna Mecdüddin Abdülmuhsin, bu şecereye dâhil edilerek, “Aksaray’ın ve Rum memlûk ve askerlerinin kadısı”, “el-kâdî, es-sa‘îd, el-allâme, eş-şehîd” sıfatları ile anılmaktadır.Sayın Ertuğrul bu konuda bir hususa dikkat çekmekte, ancak Kadı Ahmed, ifadesinde, sanki bir tek kişiden bahsetmiyor; “kadılar” diyerek birden çok kişiye işaret ediyor gibidir. Yine ifadeden, bu kimselerin bir sülale teşkil ettiklerini ve herhangi bir kopukluğa maruz kalmadan uyumlu halkalarla Kadı Ahmed’in zamanına kadar birbirine bağlı olarak varlıklarını devam ettirdiklerini çıkartmak da mümkündür demektedir.Ali bey “İmam Ebû Hâmid el-Gazzâlî’nin Anadolu’daki Torunları” isimli mevzu bahis makalesinde ayrıca, Kadı Ahmed’in de eserinde belirttiği üzere Aksaray, Sultan Rükneddin Kılıç Arslan İbn Mes‘ûd Selçûkî (saltanatı: 550-588/1155-1192)’nin saltanatının başında, onun tarafından inşa edilmiş ve mamur kılınmış bir şehir idi. Sultan muhtelif İslâm beldelerindeki Müslümanları ve Azerbaycan’daki gazileri buraya celb etmiş; âlimleri, fâzılları, fakihleri, hâceleri burada bir araya getirmiş ve böylece burası da civardaki diğer beldeler gibi bir İslâm şehri hüviyeti kazanmıştı. Hatta Sultan tarafından burada inşa edilen ve iki mezhebe göre faaliyet icra eden medreseler, verilen derslerin kalitesi bakımından itibarlı hâle gelmişler ve etraftan talebe çekmeye başlamışlardı. Ulemâdan ve fakihler zümresinden şahısları içeren İmam Gazzâlî sülalesi de, ya şehrin bu ilmî havası ya da diğer başka sebeplerle 640’lı yıllarda Aksaray’a gelip ilmî faaliyetlere destek vermişler ve en azından 700/1300 senesine kadar da kadılık mansıbını uhdelerinde bulundurmuşlardır bilgilerini vermektedir.Selçuklu Türkiyesinin büyük şehirlerinden biri olan Aksaray, 1243 Kösedağ savaşından sonra görülen Moğol işgali döneminde de İran’dan ve Horasan’dan gelen göçlere ev sahipliği yapmıştır. Hemen aynı yıllarda İmam Gazâlî ahfadının Anadolu’da Aksaray’ı seçmesi, Aksaray’ın bir ilim ve irfan diyarı olduğunun mühim bir göstergesidir.