İBN ARABî AKSARAY'DA,,,

Yayınlanma: 20.10.2013 00:05 Güncelleme: 20.10.2013 00:05

 İbn Arabî hazretleri 1165 yılında Mürsiye şehrinde, Endülüs’te doğmuştur. Endülüs’ün değişik şehirlerinde eğitim alan İbn Arabî, 1200 yılından sonra doğuya doğru hareket etmiştir. İskenderiye ve Kahire’ye uğradıktan sonra hac amacıyla Hicaz’a geçmiştir. Bulunduğu her yerde ilim çevreleri ile hemhal olmuştur. Yeniden hicrete niyet ederek 1204 yılında Bağdat ve Musul taraflarına gelmiştir. 1206 yılında yine âlimlerle Kahire’de bir arada gördüğümüz hazret, 1207’de bulunduğu Mekke’nin ardından Konya’ya gelmiştir (1210). Buraya gelişinde, Selçuklu sultanı I. İzzeddin Keykavus’un daveti mevzu bahistir. Bu gelişinden önce 1205 ve 1207-1208 yıllarında da Konya’da olduğuna dair bilgiler bulunmaktadır. İlmî şöhreti Anadolu'da yayılmış olan İbn Arabî, Konya'da Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykavus tarafından karşılanmıştır. Onu hürmetle karşılayan sultan, hazrete bir köşk bağışlamıştır. İbn Arabî’nin sadaka isteyen bir garibe bu köşkü bağışladığı bilinmektedir. Konya’daki sûfi çevrelerle temas kurmuştur. Bu meyanda ünlü mutasavvıf Evhaduddin Kirmânî (ö. 1272) ve Sadreddin Konevî (ö. 673/ 1274) gibi tasavvuf büyükleri ve ilim taliplileri ile birikimlerini paylaşmıştır. İki yıl Anadolu’da kaldıktan sonra 1212 yılında Bağdat’ta ve Halep’te gördüğümüz hazret, adı geçen diyarlarda Sühreverdi ve İbn Şiblî ile görüşmüştür. 1215 yılında yeniden Anadolu’da karşımıza çıkan İbn Arabî Sivas’tayken, Antalya’yı kuşatan sultana mektup göndermiş, dua etmiş ve fethi müjdelemiştir. İlim tahsili gayesiyle hicretine devam eden İbn Arabî, Aksaray, Kayseri, Malatya, Erzurum ve Harran gibi Anadolu şehirlerini dolaşmıştır. İbn Arabî hazretlerinin, 1221 yılında Anadolu’dan ayrıldığı bilgisi nettir. Bu durumda hazret, iki farklı seferde olmak üzere yaklaşık 8-9 yıl Anadolu’da kalmıştır. Hazretin Anadolu hicreti, hangi şehirde, ne kadar kaldığı konusunda gerek kaynak eserlerde gerekse araştırmalarda yeterli bilgi olmadığı gibi tefrika da söz konusudur. Onun 1217-1219 yılları arasında irşad amaçlı olarak Malatya’da bulunduğu araştırmacılar tarafından tespit edilebilmektedir. Bununla beraber hazretin ne zaman Aksaray’a geldiği ve ne kadar kaldığı hususunda, diğer şehirlere benzer şekilde yeterli bilgi bulunmamaktadır. İstisna olmak üzere merhum İbrahim Hakkı Konyalı, Kâtip Çelebi’nin Keşfu’z-Zünûn isimli muahhar biyografik eserinden naklederek İbn Arabî’nin Rebiülahir 616 / Haziran-Temmuz 1219 tarihinde Aksaray’da bulunduğu bilgisini vermektedir. Ancak ne kadar süre ile ve nerede kaldığı tespit edilememektedir. Merhum Konyalı, Aksaray Tarihi isimli eserinde Danişmentliler ve Selçuklular dönemine inen muhtelif medreselerden bahsetmektedir. Hazretin Beramunî gibi bir medresede tedris ve talimde bulunduğu farz edilebilir. İbn Arabî 1270 yılında Şam’da vefat etmiştir. Günümüze kalmış 245 kadar eseri bulunmaktadır. Defnedildiği türbe yok olmaya yüz tutmuşken Mısır seferinden dönen Yavuz Sultan Selim, İbn Arabî'nin türbesinin onartmış ve bir cami yapılması temin etmiştir. Anlaşılan ömrü hizmet ve hicretle geçen hazrete Hz. Allah, ebedî istirahargâhında dönemin en büyük hükümdarını hadim etmiştir. Sultan Selim’in, hazretin kabrini keşfettirmesi ile ilgili olarak İmam Şe’ranî, "Sin (Selim’in s’si) şine (Şam’ın ş’si) dâhil olunca açığa çıkar kabr-i Muhiddin'in" ifadesini hazrete atfederek nakleder. Türbe daha sonra II. Abdülhamid tarafından da tamir ettirilmiştir. Aksaray’a teşrif etmiş olan İbn Arabî, hakkında çalışan uzmanların belirttiği üzere Anadolu’da bir tasavvuf geleneğinin de bânisi olmuştur. Bu gelenek dâhilinde Davud-ı Kayserî (ö. 1350) ve Molla Fenarî (ö. 1430) gibi sayısı yirmiyi bulan büyük isim yer almıştır. Nitekim adı geçen her üç isim, Aksaray ilim tarihinde yerini almış şahsiyetlerdir.

Devamını Okumak İçin Tıklayınız